Op. Dr. Ahmet Turan Durak’ın “Gizli Kahraman: Safra Kesesi” konulu yazısı… Bu konuyu bu kadar keyifli anlatanı töbe bulamazsınız Haberiniz ola…
Değerli dostlarım, hemşehrilerim, bu yazımda bayramda ve iftar yemeklerinden sonra acil servisimize ya da polikliniklerimize başvuru sebeplerinin başında gelen safra kesesi hastalıklarından bahsedeceğim.
Genel senaryo şöyle; aşırı yağlı bir yemeğin hızlı ve tıka basa yenmesi sonrası şişkinlik, karın ağrısı ilerleyen safhalarda bulantı kusma yüksek ateş şikayeti.
En basitinden hangimiz tıka basa yediğimizde şişkinlik şikayeti yaşamıyoruz?
Gelin bunun sebebini anlamak için önce sindirim sistemimizin sessiz sedasız görevini yerine getirmeye çalışan gizli kahramanlarından safra kesemizi inceleyelim.
Safra kesesi karaciğere yapışık bulunan ve karaciğerin ürettiği safra sıvısının konsantrasyonunu arttırıp depolayan ve sindirim sırasında, ihtiyaç halinde kasılarak içindeki safrayı on iki parmak bağırsağına boşaltan ve böylelikle yağların sindirimini sağlayan bir organdır. Yediğimiz gıdaların içindeki yağ safra vasıtasıyla bağırsakların emebileceği boyutlara parçalanır ve vücuda alınarak temel metabolizma işlemlerinde, enerji gereksiniminde, hücrenin yapısında gibi uzayıp gidecek bir listede bir çok alanda kullanılır. Ancak bazen bu kapasite aşılır.
İftar sofralarımızın baş tacı yağlı yemeklerimiz ya da bayram günlerimizin olmazsa olmazı yağdan zengin içerikli gıdalarımızı hızlı bir şekilde tüketilmesi sonucunda safra kesesi ve karaciğerden süzülen safra bu artan arz’a talep sağlayamamakta ve tamamen sindirilemeyen yağ yolculuğuna devam edip kalın bağırsakta bakterilerimizle buluşmaktadır. Karşılıklı hasbihal ettikten sonra bakterilerimiz yağın bir kısmını kendi besinleri olarak kullanacak ve ortama normalin dışında gaz salınımı gerçekleşecek.
Şimdide kısaca Kalın bağırsağın duyu sisteminden bahsedelim. Kalın bağırsak duvarında bulunan duyu reseptörleri sadece basıncı algılar. Yani birisinin bağırsaklarını makasla kessek hiç ağrı hissetmeyecekken içine havayla doldursak ağrı şokuna girecektir ve dayanamayıp bayılacaktır. Bu yüzden bu normalin dışında oluşan gaz bizde şişkinlik şikayeti diye özetlediğimiz ama aslında gündelik hayatımızı etkileyecek, tadımızı kaçıracak bir hal alacak..
Siz bunu başvurduğumuz çeşitli polikliniklerde; “hazımsızlığım var, karnımda yanma gerilme şikayetim var. Yemek yedikten sonra ayakkabımı bile bağlayamıyorum, dokuz aylık hamile gibi siştim, su içsem şisiyorum doktor beeeey” gibi tariflerle dile getiriyorsunuz.. Bu kısma kadar sadece artan kapasitenin ve bu yoğunluğu karşılayamayan sağlıklı bir safra kesesinin durumundan bahsettik. Bu yoğunlukta hali hazırda safra kesesi içerisinde bulunan taşlar yerinden oynayıp safra kanalını tıkayıp safranın boşalmasına engel olursa yada taş oluşumu olmaksızın kanlanma bozukluğu nedeniyle safra kesesi duvarında iltihaplanma baş gösterirse siz asıl o zaman seyreyleyin cümbüşü… O durumu ve tedavisini bir sonraki yazımda anlatacağım. Tam bayram arefesine denk gelmesi açısından daha akılda kalıcı olacaktır diye umut ediyorum.
Bir organımız hastalanana kadar onun kıymetini bilmeyiz genelde. Her insanın kapasitesi olduğu gibi her organımızın da bir kapasitesi var. Ve hepsi tüm gayretleriyle çalışkan birer işçi gibi çalışmaktadırlar. Bize düşen onları korumasını bilmek hasta olmadan gereken kıymeti bilmektir.
“ye yağlıyı iç suyu donarsa donsun, ye tatlıyı içme suyu yanarsa yansın”.
Elbette diyetimizdeki yağın önemi yazının başında belirttiğim gibi, atalarımızın dediği gibi çok büyük.
“Aşı pişiren yağ olur, gelinin yüzü ağ olur” demiş atalarımız ama herşey dozunda güzeldir.
Sağlıklı günler hayırlı Ramazan sofraları diliyorum. En kalbi hürmetlerimle..
Op.Dr. Ahmet Turan Durak